Alman arkeolog Klaus Schmidt yaklaşık 29 yıl önce Urfa'da bir tepede kazıya baÅŸladığında, burada ortaya çıkardığı yapıların olaÄŸandışı ve müstesna olduÄŸuna inanıyordu.
Urfa'daki Göbeklitepe'de kireçtaşı platonun üzerinde Schmidt 20'den fazla anıtsal yuvarlak yapılar keÅŸfetti.
Bunların en büyüÄŸü 20 metre çapındaydı ve 5,5 metre yüksekliÄŸi olan iki oymalı sütuna sahipti. Ä°nsan ve el figürleri oymalı sütunlar 10 ton ağırlıktaydı.
Bunları oymak ve dikmek, teknik olarak büyük zorlukların aşılmasını gerektirmiÅŸ olmalıydı. Zira bu yapılar en az 11 bin yıl önce inÅŸa edilmiÅŸti ve o dönem insanlarının henüz hayvanları evcilleÅŸtirmediÄŸi, metal aletler bir yana, çanak çömleÄŸe bile sahip olmadığı biliniyordu.
Göbeklitepe, insanlığın en eski anıtsal yapılarına sahipti ve bunlar barınma amacıyla deÄŸil baÅŸka bir maksatla inÅŸa edilmiÅŸti.
On yıllık incelemelerinin ardından Schmidt, çok önemli bir sonuca varmıştı. 2007'de onu Urfa'da ziyaret ettiÄŸimde, o dönem Alman Arkeoloji Enstitüsü'nde çalışan Schmidt, Göbeklitepe'nin insanların neden tarıma baÅŸladığı ve yerleÅŸik hayata geçtiÄŸi sorusuna yanıt vererek medeniyet tarihinin yeniden yazılmasına yardımcı olabileceÄŸini söyledi.
Schmidt ve ekibinin höyükte bulduÄŸu taÅŸ aletler ve diÄŸer buluntular, dairesel yapıların avcı-toplayıcı topluluklar tarafından inÅŸa edildiÄŸini gösteriyordu.
Höyükte bulunan on binlerce hayvan kemiÄŸi, vahÅŸi hayvanlara aitti ve ıslah edilmiÅŸ tahıllara veya baÅŸka bitkilere dair herhangi bir bulguya rastlanmamıştı.
Schmidt, bu avcı-toplayıcıların 11 bin 500 yıl önce bir araya gelerek Göbeklitepe'deki T ÅŸeklindeki sütunları taÅŸ aletlerle iÅŸledikleri kanısındaydı. Sütunlar için höyüÄŸün altındaki kireçtaşını kullanıyorlardı.
Sütunlara ÅŸekil vermek ve yerlerine taşımak belki ilk bakışta göründüÄŸü kadar zor deÄŸildi. Kireçtaşı, çakmaktaşı veya hatta aÄŸaçtan yapılma aletlerle bile iÅŸlenebilecek kadar yumuÅŸak bir taÅŸtı. Tepeyi oluÅŸturan kireçtaşı yatağı ise 0,6 ila 1,5 metre kalınlıkta katmanlardan oluÅŸuyordu.
Höyükte çalışan arkeologlar, sütunların buralarda iÅŸlenip, kenarlarındaki fazlalıkların yontularak biçimlendirildiÄŸini ve ip urganlarla aÄŸaç kütükleri üzerinden birkaç yüz metre kaydırılarak tepeye taşındığına inanıyordu.
Schmidt, bölgedeki küçük göçebe grupların, inançları gereÄŸi tepede bir araya gelip düzenli aralıklarla bir ÅŸeyler inÅŸa ettiklerini, ziyafetler düzenlediklerini ve sonra tekrar dağıldıklarını düÅŸünüyordu. Schmidt, tepenin yerleÅŸim yeri olmadığını, ritüel merkezi, belki de bir tür mezar veya sunak olduÄŸunu savunuyordu.
Bu önemli bir iddiaydı. Arkeologlar uzun zamandır karmaşık ritüellerin ve organize dinin, toplumların tarıma ve hayvanları evcilleÅŸtirmeye baÅŸladıklarında geliÅŸtirdikleri lüksler olduÄŸuna inanıyordu; bu geçiÅŸ Neolitik dönem olarak biliniyordu. Yiyecekler tarım yoluyla ihtiyaçtan fazla üretilir olduÄŸunda, fazladan kaynaklarını ritüellere ve anıtlara ayırabilecek duruma geldikleri farz ediliyordu.
Schmidt, Göbeklitepe'nin bu varsayımları alt üst ettiÄŸini söyledi. Alandaki taÅŸ aletlerin yanı sıra radyokarbon yoluyla tarih saptaması sonucu elde edilen bulgular da Neolitik öncesi döneme iÅŸaret ediyordu. Buradaki ilk kazıların üzerinden 25 yıldan fazla bir süre geçmesine raÄŸmen, ıslah edilmiÅŸ bitki veya hayvanlara dair hala bir kanıt yok. Bu yapılarda yerleÅŸim olmadığına inanan Schmidt, buraya "tepedeki katedral" adını verdi.
EÄŸer bu varsayım doÄŸruysa, karmaşık ritüel ve sosyal organizasyonun aslında yerleÅŸim ve tarımdan önce geldiÄŸini gösteriyordu. 1000 yıl boyunca, devasa T sütunlarını oymak ve taşımak ve dairesel yapıları inÅŸa etmek için göçebe grupları tek bir yerde bir araya getirme zorunluluÄŸu, insanları bir sonraki adımı atmaya itti: düzenli olarak geniÅŸ katılımlı bir araya geliÅŸleri organize etmek için, bitki ve hayvanları evcilleÅŸtirme yoluyla yiyecek tedarikinin güvence altına alınması gerekiyordu. Böylece, ritüel ve din, Neolitik Devrimi baÅŸlatmış görünüyordu.
Schmidt'in Göbeklitepe hakkında 2000'lerin ortalarında yayınladığı ilk raporlar, Neolitik arkeoloji uzmanları arasında ve medyada büyük heyecan yaratmıştı. Medya, burayı dinin doÄŸduÄŸu yer olarak adlandırdı; Alman dergisi Der Spiegel, höyüÄŸün etrafındaki otlakları Cennet Bahçesi'ne benzetti.
Kısa süre sonra dünyanın dört bir yanından insanlar Göbeklitepe'yi görmek için akın etti. 10 yıl içinde tepe tamamen deÄŸiÅŸti.Suriye'deki iç savaÅŸ 2012 yılında bölgedeki turizmi kesintiye uÄŸratana kadar, dünyanın ilk tapınağı olarak adlandırılan ÅŸeyi görmek için otobüsler dolusu gelen meraklı turist, açık kazı hendeklerinin etrafında toplandığından ve dar yollarda el arabalarının manevra yapmasını imkansız hale getirdiÄŸinden, alandaki çalışmalar yavaÅŸlamıştı.
Urfa'nın çeperindeki tepe son beÅŸ yılda yeniden ÅŸekillendi. Bugün yollar, otoparklar ve bir ziyaretçi merkezi, dünyanın dört bir yanından gelen meraklı gezginleri ağırlıyor. Höyükteki ana yapılar daha önce oluklu kaba çelikten hangar ÅŸeklinde bir yapıyla korumaya alınmışken, 2017'de bunların üzeri son teknoloji ürünü korunaklarla kaplandı. 2015'te Urfa'nın merkezinde inÅŸa edilen ve Türkiye'nin en büyük müzelerinden biri olan Åžanlıurfa Arkeoloji ve Mozaik Müzesi, Göbeklitepe'deki en büyük anıtsal yapının ve heybetli T sütunlarının tam ölçek kopyalarını barındırıyor ve ziyaretçilerin anıtsal sütunları ve oymalarını yakından incelemelerine olanak tanıyor.
2018 yılında Göbeklitepe, Unesco Dünya Mirası listesine eklendi ve Türk turizm yetkilileri 2019'u "Göbeklitepe Yılı" ilan ederek antik alanı küresel tanıtım kampanyasının yüzü haline getirdi.
Schmidt, 2014'te hayatını kaybetti ve bir daÄŸ tepesindeki tozlu topraklı kazı alanının baÅŸlıca turistik cazibe merkezi haline gelmesini göremedi. Ancak oradaki keÅŸifleri, Neolitik geçiÅŸe küresel ilginin artmasını saÄŸladı. Son birkaç yılda Göbeklitepe'deki yeni keÅŸifler ve daha önceki kazıların sonuçlarına daha yakından bakıldığında, Schmidt'in ilk yorumlarının alt üst olduÄŸu görülüyor.
Merkezi yapıyı koruyan gölgeliÄŸin temel kazma çalışmaları sırasında arkeologlar Schmidt'in kazdığı derinlikten daha aÅŸağılara inmek zorunda kalmıştı. Schmidt'in yerini alan Lee Clare yönetimindeki Alman Arkeoloji Enstitüsü ekibi, büyük anıtsal yapıların zeminlerinin birkaç metre altında, evlerin ve sabit yerleÅŸim alanlarının olduÄŸunu gördü.
Bu bulgular tarih öncesi dönemin yeniden yazılması anlamına geliyordu. Zira, Göbeklitepe sadece özel ritüeller için bir araya gelinen izole bir tapınak deÄŸil, merkezinde özel yapıların bulunduÄŸu, büyüyen ve geliÅŸen bir köydü.
Ekip, tepede su ihtiyacını karşılayan büyük bir sarnıç ve yaÄŸmur suyunu toplamada kullanılan kanalların yanı sıra, yulaf lapası ve bira yapımı için tahıl iÅŸlemede kullanılan binlerce öÄŸütme aleti tespit etti. Clare, "Göbeklitepe hala benzersiz, özel bir yer; ancak yeni bulgular daha önce diÄŸer kazılarda elde edilen bilgilerle daha uyumlu" diyor. "Burası, sürekli iskanın olduÄŸu tam teÅŸekküllü bir yerleÅŸim yeriydi. Alan hakkındaki tüm anlayışımızı deÄŸiÅŸtirdi."
Bu arada, Urfa çevresindeki engebeli kırsal alanda çalışan Türk arkeologlar, yaklaşık aynı dönemde inÅŸa edilmiÅŸ, biraz daha küçük olsa da benzer sütunlara sahip 11 yeni tepe tespit ettiler. Avusturya Arkeoloji Enstitüsü'nden Neolitik ÇaÄŸ uzmanı araÅŸtırmacı Barbara Horejs, "Bu tapınak yegane deÄŸil" diyor. "Bu, hikayeyi çok daha ilginç ve heyecan verici kılıyor."
Türkiye Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ise bu bölgenin "güneydoÄŸunun piramitleri" olacağını söyledi.
Clare ve diÄŸer arkeologlar artık Göbeklitepe'yi yüzyıllar boyunca süren ve tarımın baÅŸlamasına ön ayak olan bir inÅŸa projesi olarak deÄŸil, avcı-toplayıcı toplulukların, etraflarını çeviren dünya deÄŸiÅŸirken, yok olan hayat tarzlarına tutunma giriÅŸimi olarak görüyor. Civar bölgelerden elde edilen bulgular, diÄŸer bölgelerdeki insanların hayvanları ve bitkileri evcilleÅŸtirme giriÅŸimlerine baÅŸlamış olduklarını gösteriyor. Göbeklitepe sakinleri belki de bu giriÅŸime direniyordu.
Clare, alandaki taÅŸ oymaların önemli bir ipucu olduÄŸunu savunuyor. Göbeklitepe'nin sütunlarını ve duvarlarını kaplayan ayrıntılı tilki, leopar, yılan ve akbaba oymaları "her gün karşılaÅŸtığınız hayvanlar deÄŸil" diyor. "Onlar resimden daha fazlasını ifade ediyor; grupları bir arada tutmak ve ortak bir kimlik yaratmak için çok önemli olan anlatılar."
2007'de Göbeklitepe'yi ilk gezdiÄŸimde, bu yapıların ne kadar eskiye uzandığını anlamıştım. Ä°ngiltere'nin en eski anıtsal yapısı olan Stonehenge'deki taÅŸ sütunlar 4 bin 500 yıl önce geç Neolitik dönemde dikilmiÅŸti. Göbeklitepe, Stonehenge'den 6.000 yıl önce inÅŸa edilmiÅŸti ve nasıl ki bir zamanlar orada yaÅŸayan insanların dünyasını tam olarak anlamak mümkün deÄŸilse, sütunlardaki oymaların tam olarak ne anlama geldiÄŸini derinlemesine anlamak da imkansız.
Bu, Göbeklitepe'nin muazzam cazibesinin bir parçası. Binlerce ziyaretçi, çoÄŸu insanın 10 yıl önce adını hiç duymadığı bir yere hayran kalırken, araÅŸtırmacılar ilk etapta neden inÅŸa edildiÄŸini anlamaya çalışmaya devam edecekler. Her yeni keÅŸif ise bu alan ve insan uygarlığı hakkında ÅŸu anda bildiklerimizi deÄŸiÅŸtirmeyi vaat ediyor.
Horejs, "Yeni çalışma Klaus Schmidt'in tezini ortadan kaldırmıyor; onun omuzlarında yükseliyor" diyor. "Bence büyük bir bilgi kazanımı oldu. Yorumlama deÄŸiÅŸiyor, ama zaten bilim böyle ilerliyor."